28 Şubat 2017 Salı

GELENBEVÎ İSMÂİL EFENDİ (1730-1791)

GELENBEVÎ İSMÂİL EFENDİ (1730-1791) Bir Fransız mühendis, Birinci Abdülhamîd Han devrinde, İstanbul'a gelmişti. Reîsü'l-küttâb (devrin hâriciye nâzırı) ile görüşürken: “Hazırladığım şu logaritma cedvelini Osmanlı Devleti'nin pâyitahtında anlayacak bir âliminiz var mıdır?” diye sorar. Hâriciye veziri, Fransız mühendisi Gelenbevî İsmâil Efendi'nin evine gönderir. Mühendis, Gelenbevî'nin fakirliğini görerek: “Bu zât mı böyle ilmi bilecek!” der. Bununla birlikte cedveli üstâdın yanında bırakır ve belirledikleri günde cevâbını ister. Tayin edilen vakit geldiğinde, Gelenbevî'nin Logaritma'ya dâir iki makâle üzere gâyet faydalı bir risâle te'lîf ettiğini görür. Fransız mühendis son derece hayret içinde kalır. Zira logaritma cedvelleri Avrupa'da henüz pek yakın bir vakitte yapılmaya başlamıştı. Hâriciye vezirine: “Eğer Gelenbevî bizim ülkemizde olsa kıymeti, ağırlığınca altın olurdu” der ve Gelenbevî'nin bir portresini almak için izin ister. Gelenbevî İsmail Efendi'yi Hâriciye makamına getirirler. Elbiseleri eskice olduğundan ona vezîrin kıyafetlerinden ve kıymetli kürklerinden giydirirler. Mühendis, bu kıyâfetiyle resmini yaptıktan sonra İsmail Efendi resmine bakarak: “Allâh'a hamdolsun ki kendimi kürk giymiş halde de gördüm” der. Bu hadise, 1787 senesinde olmuştur. Din ve dünyâ ilimlerini dîne hizmet için öğrenen ve kâmil âlimlerden ilim alan kimselerin ufukları ve basiretleri çok geniş olur. Gelenbevî İsmail Efendi de böyle bir âlim idi. Asrının en büyük âlimlerinden ilim tahsîl etmiş, aklî ve naklî ilimlerde kemâle ermişti. Eserleri de ilimdeki dirâyetini göstermektedir. Logaritma risâlesinden başka eserlerinden bazıları şunlardır: Devvânî'nin Akâid'e dâir Şerhu'l-Adudiyye'sine hacimli bir hâşiyesi, Ebu'l-feth'in Ahlâk'a dâir iki kitabına ve Tehzîb-i Mantık'ına hâşiyeleri, Molla Câmî'nin el-Fevâi-dü'z-Zıyâiyyesi'ne ta‘lîkât, Mantık'da Şerhu'l-Esîriyye, Mantık-ı sûrî'de el-Burhân, el-Amel bi-rub‘i'l-müceyyeb, Küsûrâtü'l-Hesâb ve Abdülhakîm Siyelkûtî'nin Akâid-i Nese-fiyye hâşiyesine Hâşiye. قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا أَخَذَ أَحَدُكُمْ فَلْيَأْخُذْ بِيَمِينِهِ وَإِذَا أَعْطَى فَلْيُعْطِ بِيَمِينِهِ. (طب) Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Sizden biriniz bir şey alacağı zaman sağ eliyle alsın, bir şey vereceğinde de sağ eliyle versin.” (Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr) http://www.fazilettakvimi.com

DİN İLMİ ANCAK ALLAH RIZASI İÇİN ÖĞRENİLİR

DİN İLMİ ANCAK ALLAH RIZASI İÇİN ÖĞRENİLİR Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “İlim talebesi, ilim öğrenirken ölürse şehit olarak ölür.” (Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl) İmam Gazâlî (rh.) buyurdu ki: Ey oğul! Nice ilim müzâkere ederek ve kitap okuyarak ihyâ ettiğin, uykudan mahrûm kaldığın geceler vardır. Eğer bunda niyetin dünya menfaati, makam ve mevki elde etmek, akranlarına üstün gelmek ise dünya ve âhirette vay hâline! Âhirette çok büyük felâket ve pişmanlıklar çekeceksin. Eğer ilim öğrenmekten maksadın Peygamber Efendimizin dînini ihyâ etmek, nefsinin ahlâkını güzelleştirip, emmâreliğini (yaratılışındaki kötülüğü emrediciliğini) kırmak olursa, sana dünya ve âhirette müjdeler olsun. Hem dîni ihyâ etmiş, hem nefsinin ahlâkını güzelleştirmiş olursun. Bu amelin, seni hesabsız cennete ve Allâh’ın cemâline kavuşturur. Hem nefsini, hem başkalarını cehennemden kurtarırsın. Zira ilmiyle amel eden âlimlere kıyâmet gününde büyük şefâat hakkı verilecektir. Allâhü Teâlâ’nın rızâsı için tahsîl edilmeyen ilme harcanan vakit boşa geçmiştir. Bu yolda çekilen zahmetlerin hiçbir faydası görülmez. Böyle ilim, sâhibini “Fenâ âlimler yüzünden ümmetimin vay haline” hadîs-i şerifinde bildirilen kötü âlimlerden yapar. Hadîs-i şerîfte “Câhile bir defa veyl (yazık), âlime iki defa” buyuruldu. ‘Veyl‘ aynı zamanda cehennemde bir vadidir. Resûlullâh Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Kim ilmi, âlimlere üstünlük taslamak yahut sefîhlerle (akılsızlarla) münâkaşa etmek veya insanların kendisine alâkasını çekmek için tahsîl ederse Allâhü Teâlâ onu cehenneme atar.” Câhillerin cehâletlerini artırdıkları ve mü’minlerin kalplerini katılaştırdıklarından dolayı kötü âlimlerin azâbları kat kat olur. Kaynak : Hâdimî, Eyyühe’l-Veled Şerhi

İNSANLAR HAKTAN NASIL UZAKLAŞIR?

İNSANLAR HAKTAN NASIL UZAKLAŞIR? İnsanların sahîh akîdeden yani Ehl-i Sünnet itikâdından saparak Allâhü Teâlâ’dan uzak kalmalarının sebepleri; bid‘at ehlinin îtikâdını terketmemek, nefsin hevâsının (gayr-i meşrû ve nihâyetsiz arzularının) kalbe gâlip gelmesi yani nefsin, kalbi kendi arzuları istikâmetine çevirmesidir. Bazı imamlar dediler ki: “Az amellerine rağmen nice insanları sahîh îtikâdları kurtarır. Ve çok amellerine rağmen bozuk îtikâdları nice insanları helâk eder, cehenneme götürür.” Makam, mal ve dünya sevgisi nefsin hevâsındandır ve öldürücü bir zehirdir. Riyâset (baş olma) sevdâsı ve şöhret arzusu, kibire götürür ve dünyaya daldırır, dîni ifsâd eder. Tûl-i emel (sonu gelmez dünya arzusu) ise, güzel amel işlemeye mâni olarak Hak Teâlâ’nın yolundan alıkoyar. İyi bil ki insanlara ‘Yarın tevbe ederim’ dedirtmek için uğraşan şeytanın büyük bir ordusu vardır. Aşırı cimrilik ve kişinin kendini beğenmesi insanı helâk eden şeylerdendir. Haram veya şüpheli gıdaları yemek kalbe zulmet doldurur, kalbi katılaştırır ve Allâhü Teâlâ’dan uzaklaştırır. İnsanın yeyip içtiklerinin helâl ve temiz olması ise, kalbi nurlandırır ve rikkatine (incelmesine) sebep olur ve Allâh’a yaklaştırır. Bu, tasavvuf yolunda pek büyük bir asıldır. Âyet-i celîlede -meâlen-: “Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin ve Allâh’a şükreyleyin” (Bakara s., âyet 172) buyurulmuştur. Buradaki “rızkın temizi” helâl olanıdır. Kişi midesine girene dikkat etmedikçe ibâdetinden lezzet alamaz, gündüz ve gece kıldığı namazların faydasını göremez. Kıyâmet gününde sırâtı en sür‘atli geçecek kimse, takvâlı olan, dünyâda haramları ve haram şüphesi bulunan şeyleri terkedendir. Allâhü Teâlâ bir Hadîs-i Kudsî’de buyuruyor ki: “Verâya riâyet eden (şüphelilerden sakınanlara) azâb etmekten haya ederim…” Kişi kalbini mâsivâdan (Allah’tan başka şeylerden) temizlemedikçe ibâdetinin lezzetini alamaz. Hazret-i Osman (r.a.): “Eğer kişinin kalbi -nefsin ahlâk-ı zemîmesinden- temizlenmiş olsa Kur’ân-ı Kerîm okumaya asla doymaz” buyurmuşlardır. Zîrâ o kalb temiz olursa Allâhü Teâlâ’yı müşâhede makâmına yükselir. (Ravzatü’t-Tâlibîn ve Umdetü’s-Sâlikîn, İmâm Gazâlî)

HELÂL KAZANMAK FARZDIR

HELÂL KAZANMAK FARZDIR İmâm Râgıb Isfehânî, Zerîa isimli kitabında der ki: Dünyada çalışıp helâl kazanmak bir cihetten mübah sayılsa da diğer cihetten farzdır. Zira insanın kendisini tamamıyla ibadete verebilmesi, ancak zarûrî ihtiyaçlarını giderdikten sonra mümkün olabilir. Bir vâcibin yerine getirilmesi kendisine bağlı olan şey de vaciptir. İnsan, bütün ihtiyaçlarını kendi başına tedârik edemez, diğer insanlara da muhtaçtır. Öyle ise insanların kendisi için yorulmalarına karşılık kendisi de cemiyete faydalı bir iş ve sanat ile meşgul olmalıdır. Kim insanlardan istifâde eder de onlara faydalı olmaz ise Allâhü Teâlâ’nın (meâlen) “Allâh’ın rızasına uygun hayırlı amel ve takvâ üzerine yardımlaşınız…” (Mâide sûresi, âyet 2) emrine uymamış olur. Bu sebeple tembellik ederek meşrû kazanç yollarını terk eden, insanlara faydalı bir ilim öğretmeyen ve sâlih amelleri işlemeyenler zemmolunmuştur. Cüneyd-i Bağdâdî (k.s.) hazretleri buyurmuştur ki: “Allâhü Teâlâ tembel adamı sevmez. Zira tembellik edip hayırlı işlerden geri kalanlar insanlıktan sıyrılarak hayvanlar seviyesine düşmüş ve ölüler gibi olmuş demektir.” Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) tembellikten Allâhü Teâlâ’ya sığınır ve: “Allâhü Teâlâ, anlayışlı, uyanık ve gayretli kimseye rahmet eylesin” buyururlardı. Bazı âlimler: “Rızık Allâhü Teâlâ’dandır, bir sebebe yapışarak onu elde etmek de kulun vazifesidir” demişlerdir. Nitekim Allâhü Teâlâ, büyük bir mucize olarak Hazret-i Meryem’e yaş hurmalardan yetecek kadarını vermiş, bununla birlikte ağacı sallamasını emredip: “Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine taze hurmalar dökülsün.” (Meryem Sûresi, âyet 25) buyurmuştur. Cenâb-ı Hak dileseydi sallatmadan da hurmaları dökerdi. Lâkin her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), tevekkülün tembellik olmadığına ve sebeplere yapışmanın icab ettiğine işâret ederek: “Eğer siz Allâhü Teâlâ’ya hakkıyla tevekkül etmiş olsaydınız, kuşların rızıklandırıldığı gibi rızıklandırılırdınız -ki onlar kursakları boş olarak sabahlar, akşama doymuş olurlar.” buyurmuşlardır. Nitekim kuşlar dahi çalışma ve gayretleri ile rızıklandırılmaktadırlar. (Medhu’s-sa‘yi ve zemmü’l-betâleti, İbn-i Kemal Paşa)

Vatikan’ın Diyalog ile varmak istediği son nokta

Vatikan’ın Diyalog ile varmak istediği son nokta Diyalog ve hoşgörü, Vatikan’ın bir tuzağıdır. Diyalog vasıtasıyla, önce, Müslümanların imanları bozulacak, islami şuurdan, yaşayıştan uzaklaştırılacaklar. Hz. Peygamber ve âlimler devre dışı bırakılarak İslamiyet, emir ve yasağı olmayan, felsefi bir sistem haline getirilecek. Müslümanlar arasında, Müslüman olsun Hıristiyan olsun fark etmez. Nasıl olsa, iki din mensubu da Cennete gidecek, inancı hakim kılınacak. Bu hale getirilen Müslümanların, Hıristiyanlığa kaymaları kolaylaşmış olacaktır. Çünkü, insan, nefsinin hoşuna giden, kendine kolay gelen şeyleri tercih eder. Hâl böyle olunca, haftada bir gün Kiliseye gitmekten başka hiçbir kuralı olmayan Hıristiyanlığa kayması daha kolay olacaktır. Böylece, nihai birleşme Hıristiyanlıkta olmuş olacak. Çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarda bunu zaten açıkça dile getiriyorlar. Onlara göre gerçek din sadece Hıristiyanlıktır: “Biz her ne kadar Hıristiyan olmayan dinlerin manevi ve ahlaki değerlerini tanıyor, saygı gösteriyor, onlarla diyaloğa hazırlanıyor ve din hüviyetini savunmak, insanlık kardeşliğini tesis etmek, kültür, sosyal refah ve sivil iradeyi oluşturmak gibi hususlarda diyaloğa girmek istiyorsak da dürüstlük bizi gerçek kanaatimizi açıkça ilan etmeye mecbur etmektedir; yegane gerçek din vardır. O da Hıristiyanlıktır.” ( Leibhard, Wilmington 1978, s. 13 vd.) Papa II. Jean Paul’un 20 yıllık dostu ve “Papa’nın Düşüncesi” kitabının yazarı Buttiglione bu düşünceleri şöyle açıyor: “Hıristiyanlar İsa’nın Mesih olduğuna ve insanın onun sayesinde kurtulduğuna inanır. Tanrı’ya götüren başka bir yol yoktur..” ( NPQ; Cilt: 1, Yaz 1991.) Nihai birleşmenin Hıristiyanlık çatısı altında olacağını, Dinlerarası Diyaloğun mimarlarından M.Watt, “dinleri birleştirme” projesi ile bakınız nasıl dile getiriyor: “Uzun vadede bütün dünya için tek bir dinin olacağı ümid edilebilir. Bu din Hıristiyanlığın çatısı altında, Sünni İslam’da dört fıkhi mezhebe müsaade eden anlayışa benzer bir şekilde kendi içinde bazı görüş ayrılıklarına yer verebilir.” (Modern Dünyada İslam Vahyi s.171) Papa II. Jean Paul da, Sen Pietro Kilisesi’nde, 25.6.2000 günü pazar ayininde, “Kilise ile diğer dinler arasındaki diyaloga evet. Ama aynı zamanda tek kurtarıcının İsa olduğunu ilan etmek gerekiyor’’ diyerek diyalog sonunda nerede birleşeceğinin açık adresini de vermiştir. Kaynak : Dinler Arası Diyalog Tuzagı – Mehmet Oruç

NEDÂMET ( PİŞMANLIK ) TEVBEDİR

NEDÂMET ( PİŞMANLIK ) TEVBEDİR Nedâmet, yapılan bir şeyden dolayı pişman olup kalbin müteessir olmasıdır. Kalp, bir şeyden pişman olunca vücudun diğer âzâları da pişman olur. Artık o şeyi bir daha işlemek istemez. Bu hal ise tevbenin büyük bir esası demektir. O halde insan, bir günah işleyince ondan dolayı kalbi sızlamalıdır, pişman olmalıdır, o işi bir daha yapmamaya azmet-melidir. Cenab-ı Hak’tan da af ve mağfirete mazhar olmak için niyazda bulunmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Pişmanlık tevbedir” buyurmuşlardır. Fakat pişmanlık yalnız dil ile değil kalp ile beraber olmalıdır. İnsanın pişmanlığı devam etmiş olsa onun için büyük terbiye ve hâlinin düzelmesine sebep olurdu. Ne fayda ki pişmanlıktan bir hayli zaman geçince o unutulur da alınan ibret, izlerini kaybeder ve aynı hata bir başka biçimde kişinin karşısına dikilir. Dinî hatalarda pişmanlık, tevbe ve istiğfar ederek Allah’tan af taleb etmektir. Bu hataların affolunması Allâh’ın lütfundan umulur. Ama dünya işlerimizde elden çıkan ve fırsatı kaçan bir iş için pişmanlıkta fayda yoktur. Böyle bir zamanda boş yere pişmanlıktan vazgeçip içinde bulunduğu şartları ve geleceği düşünerek gayret göstermek daha hayırlı bir davranıştır.

22 Şubat 2017 Çarşamba

Himalaya Tuzu nun faydalari

Güne himalaya tuzu ile başlayın Her sabah himalaya tuzlu toniği içerek güne zinde başlayın. Birçok faydası olan yoğun mineralli bu içeceğin tarifini yazımızda bulabilirsiniz. Himalaya tuzlu toniğin yapımı Özellikle pembe himalaya tuzunu kullanın. Pembe himalaya tuzu diğer tuz çeşitlerine oranla mineral açısından daha zengindir. Himalaya tuzu toniğin sadece cam malzemeler ile temas edilmesi önerilir. Himalaya tuzu metaller ile etkileşime girer ve metallerin paslanmasına neden olur. Cam bir kavanozun 1/4 ünü tuz ile doldurun. Kavanozu su ile doldurun ama çalkalama payı bıraktığınıza dikkat edin. Bir kapakla ağzını kapatın ve tuzun bir kısmı çözülene kadar çalkalayın. Bir gün boyunca oda sıcaklığında bekletin. Bir gün beklettikten sonra kavanozun dibinde hala biraz tuz kaldıysa su tamamen tuza doymuş demektir. Tuz tamamen çözündüyse biraz daha tuz ekleyip bir gün daha bekletin. Dibinde biraz tuz artana kadar tuz eklemeye devam edin. Her sabah himalaya tuzlu tonikten 1 çay kaşığı alın ve bir bardak suya ekleyin. Dilerseniz yarım limonun suyunu ya da greyfurt gibi enerji veren meyvelerin suyunu da ekleyebilirsiniz. Bazı araştırmalara göre himalaya tuzundan yapılan bu tonik vücudun pH seviyesini dengeler, vücudun sıvı seviyesini korur ve kas kramplarınızı azaltır.Ayrıca kan basıncınızı, kan şeker seviyenizi ve hormon dengenizi de korur.Ölçülü miktarda kullanıldığında tuzlu su akne gibi cilt sorunlarını iyileştirir, sindirim sistemini temizler ve vücudun özdengesini korur. Her şeyde olduğu gibi tuzlu suyun da fazlası zararlıdır. Fazla tuzlu su tüketirseniz vücudunuz ciddi miktarda sıvı kaybeder ve tehlikeli bir durum oluşabilir. Bu konuda endişeleriniz varsa lütfen önce doktorunuza danışınız. Tedavi amaçla tüketildiğinde, himalaya tuzu toniği yorulmuş ve stresli kişiler için besleyici, enerji verici ve iyileştirici bir şifa kaynağıdır. www.haber7.com

İltihaplara iyi geliyor

İltihaplara iyi geliyor... Vücudunuzdaki iltihap kendini eklem ağrısı ve kızarıklıklarla gösterebilir. Yediğiniz içtiğiniz şeyler iltihabı daha kötü hale getirebileceği gibi hafifletmeye de yardımcı olabilir Zencefil kökü çayı Zencefil çayı sadece mide bulantısını gidermekle kalmaz aynı zamanda iltihabı azaltır ve mafsal iltihabı olan kişilerdeki kronik diz ağrısını yatıştırır. Zencefil kökü çayı yapmak için zencefili ince ince doğrayıp sıcak suda 10-12 dakika demleyin. Kan sulandırıcı ilaç kullanıyorsanız bu çaydan kaçının! Yeşil çay İltihap için muhteşem bir çay olan yeşil çay aynı zamanda iyi bir antioksidandır. Kötü kolesterolü düşürmeye yardımcı olur, kardiyovasküler hastalıkları önler ve kansere karşı korur. Zerdeçal çayı Ağrıları hafifletici özelliğiyle bilinen zerdeçal aynı zamanda iltihabı da azaltır. Zerdeçalda aktif halde bulunan kürkümin güçlü bir antioksidandır ve iltihaba neden olan enzimleri azaltır. 1/4 çay kaşığı zerdeçalı dilerseniz 1/4 çay kaşığı da zencefil ekleyerek kaynayan suda 10-15 dakika demleyin. Kuşburnu çayı İyi bir C vitamini kaynağı olan kuşburnunda bulunan fitokimyasallar ve galaktolipidler anti-inflamatuar etkiye sahiptir. Osteoartrit ve eklem iltihabına faydalıdır. Söğüt kabuğu çayı Çinlilerin geçmiş yıllardan beri kullandığı bu çay kimyasal olarak aspirine benzer bir etkiye sahiptir. Yüzyıllardır bitkisel bir ağrı kesici olarak kullanılır. Anti-inflamatuar ve analjezik etkisi ve flavanoid içeriğiyle söğüt kabuğu çayı kısa sürede ağrıyı yok eder. Hamileler, 16 yaşın altındakiler, kan sulandırıcı veya beta bloklayıcı ilaçlar ile metotreksatın herhangi bir türünü kullananlar söğüt kabuğu çayından uzak durmalı!

Bacak bacak üstüne atmanın zarari varmi ?

Bacak bacak üstüne atmanın zararları Çoğumuz otururken düşünmeden bacak bacak üstüne atarız. Uzun süre boyunca bu pozisyonda oturduğunuz zaman olabilecek sorunları sıraladık... Saatler boyunca belirli bir pozisyonda oturmak bacaklarınızdaki sinirlerin felç olmasına neden olabilir. Bacaktaki sinirlerin hasar görmesine neden olan en yaygın oturma şeklinin bacak bacak üstüne oturma olduğu açıklanmış.Yapılan bir çok araştırma uzun süre bacak bacak üzerine oturmanın vücuttaki kan basıncın artmasına neden olduğunu kanıtladı. Tansiyon sorununuz yoksa bile bu şekilde oturmaktan kaçının ki daha sağlıklı bir yaşam sürün ve oluşabilecek dolaşım sorunlarını önleyin. Bir bacağınızı diğerinin üzerine koyduğunuzda bacaklardan göğse kan gönderilir. Sonuç olarak kalbin pompaladığı kan miktarı ve kan basıncı da artar. Bu oturuş şekli aynı zamanda pelvik dengesizliğe de neden olur. İç bacağınızdaki kaslar kısalır, dış bacağınızdakiler de uzar. Sonuç olarak eklemlerinizin yerlerinden çıkma riskini artırıyor.Varisli damarların oluşmasının en büyük etkeni genetiklerimiz olsa da, düzenli olarak bu şekilde oturmak sıkışmış damarların kabarmasına neden olur. Bir araştırmaya göre, günde üç saatten fazla bacak bacak üstüne oturmak kişinin kambur olmasına neden olur. Ayrıca bel, boyun ağrısına ve kalçalarda rahatsızlıklara yol açar. www.haber7.com

Cildinize en uygun meyve maskesi

Cildinize en uygun meyve maskesi Her cilt tipinin sorunu ve çözümü de farklıdır. Uzman Estetisyen Filiz Çekin cilt tiplerine göre meyve maskelerini açıkladı. Her meyve her cilde uygun değildir, o yüzden cilt tipinizi bilmeden her meyveden peeling ya da maske gibi uygulamalar yapmayın diyen Uzman Estetisyen Filiz Çekin, cilt tipine göre meyve maskelerini açıklıyor. Akneli ciltler için kesinlikle olmazsa olmazımız Kil'dir. Kil insanlığın başına gelen en mucizevi güzellik ürünlerinden biri ve yalnızca araç gereç-malzeme olarak değil, güzellik ürünü olarak da kullanılmış tarih boyunca. Kil bildiğiniz gibi mineral açısından inanılmaz zengin bir doğal kaynak. Kuru ciltler için olmazsa olmazımız Avakado meyvesidir. Eğer kuru bir cildiniz varsa ihtiyacı olan tek şey nemdir. Nem açısından çok fakir olan ciltler ancak kuruyabilir..%75’i doymamış yağlardan oluşuşan avokado meyvesinin. B,E,K vitaminlerinin depo edildiği bir meyve ve muza göre %35 daha fazla potasyum içeriyor. Yemesi maskesini yapmaktan daha sağlıklı yani. Bal ve tarçınla tatlandırarak damak tadınıza uygun bir hale getirebilirsiniz. yarım avokadoyu püre haline getirip bir çay kaşığı zeytin yağı ve bir tatlı kaşığı balla karıştırın ve 15 dakika bekletin cildinizde. Haftada bir veya on günde bir yaparsanız gerçekten farkı göreceksiniz. Aynı maskeyi saçlara da kullanabilirsiniz.. Peki yağlı ciltler için hangi meyve? Yapmamız gereken şey öncelikle cilde ihtiyacı olan nemi kesinlikle vermek. Kadınların en büyük yanlışlarından bir tanesi de 'benim cildim zaten yağlı ve nemlendirmeme gerek yok' diye düşünmeleridir diyen Uzman Estetisyen Filiz Çekin, bu düşüncenin çok yanlış olduğunu vurguluyor. Dermatoloğunuza danışarak veya güvendiğiniz herhangi bir cilt bakım markasının satış danışmanına danışarak, cilt tipinize uygun hafif formüllü bir nemlendirici edinin kesinlikle. Vereceğimiz ikinci tüyo ise bol bol su içmek olacaktır. Gerçi cildinizin türü, yağ dengesi kuruluğu nasıl olursa olsun, bol su içmek sağlıklı cildin olmazsa olmaz ilacıdır. Peki yağlı cildin meyvesi nedir? Elbette limondur. Limon fazlaca asidik bir meyve. Çok fazla kullanılırsa ciltte problemlere yol açabilir ama yağlı cilde haftada bir tonik yapılırsa inanılmaz faydalı oluyor. Ayrıca gözenekleri de sıkılaştırıyor. kaynak:haber7.com

16 Şubat 2017 Perşembe

Cuma Hutbesi: Haydi Namaza! Geç Kalma Genç Gel! (17 Şubat 2017)

Cuma Hutbesi (PDF) Haydi Namaza! Geç Kalma Genç Gel! (17 Şubat 2017) Aziz Mü’minler, Sevgili Gençler! Ömür insana verilmiş en büyük sermayedir. Ömrün en bereketli yılları ise gençlik dönemidir. Normal hayatımızda başarılı olmak için gençlik döneminin iyi değerlendirilmesinin önemli olduğu gibi, ahiret saadetini elde edebilmek için de gençlik döneminin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için Rabbimize karşı görevlerimizi yapmamız, özellikle de namazlarımızı eda etmemiz son derece önemlidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in kıyamet günü arşın gölgesinde bulunacaklar arasında Rabbine ibadet ederek yetişen gençleri de saymış olması1, gençlikte yapılan ibadetlerin değerine ve önemine işaret etmektedir. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda ise; Hz. Lokman’ın, “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl.”2, Hz. İbrahim’in, “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat.”3, Hz. Zekeriya’nın “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet”4 şeklindeki dua ve talepleri namaz ibadetini yerine getiren bir gençliğin önemini ortaya koymaktadır. Kıymetli Mü’minler, Sevgili Gençler! Namaz ibadeti dinimiz İslam’ın beş şartından biridir. Genç yaşlı, kadın erkek bütün Müslümanlar, namazlarını eda etmekle yükümlüdür.Çünkü namaz, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in; “Dinin başı İslâm, direği ise namazdır”5 hadisinde ifade edildiği üzere dinimiz İslam’ın özüdür. Cennetin anahtarıdır. Kıymetli Kardeşlerim, Sevgili Gençler! Namazın birçok faydaları vardır. En başta namaz Rabbimize karşı hissettiğimiz saygımızı, teslimiyetimizi, itaatimizi ve teşekkürümüzü ifade eder. Namaz, mü'min olmanın işaretidir. Namaz, insanı Allah'a yakınlaştırır. Namaz, sorumluluk bilincini geliştirir. Namaz, tembellikten korur ve disiplinli olmayı sağlar. Namaz, şeytanın ve nefsin aldatmalarına karşı bizi uyanık tutar. Günah ve kötülüklerden korur. Cemaatle kılınan namazlar ise; birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhunu geliştirir. Değerli Mü’minler, Sevgili Gençler! Bugünün işini yarına bırakmak nasıl doğru değil ise Rabbimize karşı sorumlu olduğumuz ibadetleri de, “henüz yaşım genç, ileride yaparım” diye ertelemek doğru değildir. Her yaşın ayrı bir güzelliği, ayrı bir sorumluluğu vardır. Ömür bize verilmiş bir emanettir, bir sermayedir. Günler, haftalar, aylar ve yıllar su gibi akıp gitmektedir. Hal böyleyken ne kadar yaşayacağımız bizim elimizde ve bilgimiz dâhilinde değildir. Bize düşen bugünümüzü değerlendirmek, ömrümüzü namaz ile bereketlendirmek ve camilerin manevi atmosferinden istifade etmektir. Allah’ım! Bize ibadeti sevdir. Bizi ve aile fertlerimizi namazı hakkıyla eda edenlerden eyle! “Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir topluluk çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbelerimizi kabul eyle.”6 Allah’ım! Namazlarımızı bizler için her türlü kötülük ve günahlardan arınma vesilesi eyle! Âmin. DİTİB Hutbe Komisyonu 1 Buhâri, Ezân,36. 2 Lokmân, 31/17. 3 İbrahim, 14/40. 4 Âl-i İmrân, 3/38. 5 Tirmizî, Îmân, 8; İbn Hanbel, V, 231. 6 Bakara, 2/128. 2017-02-17

Freitagspredigt: Auf zum Gebet! Komm nicht zu spät, komm als Jugendlicher! (17.02.2017)

Freitagspredigt (PDF) Auf zum Gebet! Komm nicht zu spät, komm als Jugendlicher! (17.02.2017) Verehrte Gläubige, liebe Jugendliche! Das Leben ist das größte Geschenk an die Menschen. Die ergiebigsten Jahre des Lebens sind die Jahre der Jugend. So wie es uns wichtig ist, die Periode der Jugend für das normale Leben gut zu verwerten, ist auch die Jugend für das Glück im Jenseits ausschlaggebend. Hierzu ist es besonders wichtig, unsere Aufgaben gegenüber Allah zu erfüllen und im Besonderen die Gebete zu verrichten. Der Prophet zählte die Jugendlichen, die ihre Gottesdienste verrichten, zu denjenigen ,die am jüngsten Tag unter dem Schatten des Thrones Allahs verweilen dürfen.1 Diese Aufzählung weist auf den Wert des Gottesdienstes (ibada) und seine Bedeutung in der Jugend hin. Schauen wir uns den edlen Koran an, stellen wir fest, dass die Gebete und Forderungen der Propheten auch das Gebet in jungen Jahren hervorheben. Luqman (s) sagte: „O mein lieber Sohn, verrichte das Gebet.”2 Abraham sagte: „Mein Herr, mach, dass ich das Gebet verrichte, (mit mir) auch die aus meiner Nachkommenschaft.”3 Zakariya sagte: „Mein Herr, schenke mir von Dir aus gute Nachkommenschaft!”4 Geehrte Gläubige, liebe Jugendliche! Das Gebet ist einer der fünf Grundpflichten unserer Religion, des Islams. Junge und alte Menschen, Frauen und Männer, alle Muslime sind verpflichtet, das Gebet zu verrichten. Denn das Gebet ist nach der Überlieferung unseres Propheten (s) der Kern des Islam: „Der Anfang der Religion ist Islam und das Gebet ihre Säule.“5 Es ist der Schlüssel zum Paradies. Meine geehrten Geschwister, liebe Jugendliche! Das Gebet hat sehr viele Vorzüge. Allen voran drückt das Gebet unseren Respekt, unsere Hingabe, unser Gehorsam und unsere Dankbarkeit gegenüber Allah aus. Das Gebet ist ein Zeichen des Muslimseins. Das Gebet bringt den Menschen Allah näher. Es entwickelt ein Verantwortungs-bewusstsein. Das Gebet schützt vor Faulheit und verhilft zur Disziplin. Das Gebet hält uns gegen die Täuschungen des Teufels und unseres Egos wach. Es schützt vor Sünde und Boshaftigkeiten. Das Gebet in Gemeinschaft entwickelt zudem den Geist der Einheit, Eintracht und Geschwisterlichkeit. Werte Gläubige und liebe Jugendliche! So wie es nicht richtig ist, die Arbeit von heute auf morgen zu vertagen, ist es auch nicht richtig, unsere Gottesdienste, die wir Allah schuldig sind,zu vertagen indem wir sagen: „ich bin noch jung, ich werde beten wenn ich älter bin.“ Jedes Lebensalter hat eine besondere und eigene Schönheit und eine besondere Verantwort-lichkeit. Das Leben ist ein uns anvertrautes Gut und Vermögen. Tage, Wochen, Monate und Jahre vergehen im Handumdrehen. Wir können weder wissen, noch bestimmen, wie lange wir leben werden. Unsere Aufgabe ist es, den heutigen Tag zu nutzen, unser Leben mit dem Gebet zu segnen und von der spirituellen Atmosphäre in den Moscheen zu profitieren. O Allah! Lass uns den Gottesdienst verinnerlichen. Lass uns und unsere Familienangehörigen von denen sein, die das Gebet angemessen verrichten. „O unser Herr! Mache uns Dir ergeben und aus unserer Nachkommenschaft eine Gemeinde Gottergebener. Und zeige uns unsere Riten und kehre Dich uns zu und nimm unsere Reue an.”6 O Allah! Lass unsere Gebete Anlass dafür sein, von jeglichem Bösen und allen Sünden gereinigt zu werden! Amin Die DITIB-Predigtkomission 1 Al-Bukhari, Adhan, 36 2 Koran, Luqman, 31/17 3 Koran, Ibrahim, 14/40 4 Koran, Al-i Imran, 3/38 5 at-Tirmidhi, Iman, 8; Ibn Hanbel, V, 231 6 Koran, al-Baqara, 2/128 2017-02-17 Alle Rechte vorbehalten. Kein Teil des Werkes darf in irgendeiner Form ohne schriftliche Genehmigung der DITIB reproduziert, vervielfältigt oder verarbeitet werden.

Hutbe: Asr Suresinin Öğrettiği Hakikatler 17.02.2017

17.02.2017 Asr Suresinin Öğrettiği Hakikatler Aziz Müminler! Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de kısa ama anlamı oldukça derin bir sure vardır. Bu sure, insanı... http://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/HutbelerListesi/Asr%20Suresinin%20%C3%96%C4%9Fretti%C4%9Fi%20Hakikatler.pdf