8 Ağustos 2025 Cuma

SILA-İ RAHİMLE BEREKETLENEN TATİL 08.08.2025

Tarih: 08.08.2025 ﷽ ْبَصْناَف َتْغَرَف اَذِاَف . ْبَغْراَف َكِ بَر ىٰ لِاَو . َو ُ لو ُسَر َ لا َ ق ِ ٰ للا ي َ ل َص ُ ٰ للا َم َ ل َسَو ِهْيَ لَع : ُغاَرَف ْ لاَو ُةَ حِ صل َ ا ، ِسا َ نلا َنِم ٌريِث َك اَمِهيِف ٌنوُبْغَم ِناَتَمْعِن . SILA-İ RAHİMLE BEREKETLENEN TATİL Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam, bizden; yaratılışımızın hikmetini, varlığımızın gayesini unutmadan bir hayat sürmemizi ister. ْۜ ْمُتْنُك اَم َنْي َ ا ْمُكَعَم َوُهَو “Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir.”1 ayeti gereğince her an Rabbimizin huzurunda olduğumuz şuuruyla hareket etmemizi emreder. Aziz Müminler! İslam’ın hassasiyet gösterilmesini istediği hususlardan biri de çalışma ve dinlenme hayatıdır. Dinimize göre çalışmak ne kadar önemli ise istirahat etmek de aynı ölçüde önemlidir. Nitekim Yüce Rabbimiz, “Geceyi istirahat etmek için üzerinize örtü yaptık. Gündüzü de çalışıp geçim temin etme zamanı kıldık.”2 buyurarak bu hakikate dikkatlerimizi çekmektedir. Dolayısıyla Müslümanın; dinlenmeye, zihnen ve bedenen toparlanmaya, ruhen arınmaya, ailesiyle birlikte nitelikli zaman geçirmeye de ihtiyacı vardır. Ancak unutmayalım ki; Müslümanın çalışması da, dinlenmesi de, tatili de, eğlenmesi de meşru, ahlaki ve helal sınırlar içerisinde olmalıdır. Müslüman, dinlenirken de zamanını boş geçirmemeli, kulluk ve sorumluluk bilincini daima muhafaza etmelidir. Cenâb-ı Hak hutbeme başlarken okuduğum ayetlerde bu gerçeği bizlere şöyle haber vermektedir: ْبَغْراَف َكِ بَر ىٰ لِاَو . ْبَصْناَف َتْغَرَف اَذِاَف “O halde bir işi bitirince hemen diğerine koyul ve yalnızca Rabbine yönel.”3 Kıymetli Müslümanlar! Yüce Allah Kur’an’ı Kerim’de müminlerin özelliklerinden bahsederken şöyle buyurur: “Müminler gerçekten kurtuluşa ermiştir. Onlar ki, namazlarını huşu içerisinde kılarlar. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden uzak dururlar.”4 Bu ilahi uyarı bizlere, hayatımızı; dünya ve ahiretimiz için faydalı işlerle değerlendirmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır. Ne yazık ki günümüzde bazı tatil organizasyonları, Allah’ın hükümlerini hiçe sayan, helal haram hassasiyetinden uzak, lüks ve israfın zirveye ulaştığı, nefsani arzu ve isteklerin sınır tanımadığı bir hâl almıştır. Böyle bir tatil anlayışının dinimizde asla yeri yoktur. Aslında tatil; tembellik ve miskinlikle, gaflet içinde geçirilen zamanlar olmamalı; aksine, farklı ve faydalı meşguliyetlerle verimli bir dinlenme fırsatına dönüştürülmelidir. Yeryüzünde gezip dolaşarak Yüce Rabbimizin kuvvet ve kudretini tefekkür etmeye, kâinata ibret ve hikmet nazarıyla bakmaya vesile olmalıdır. Bu bilinçle yapılan tatil, sadece dinlenmek değil, aynı zamanda bir eğitim ve bir ibadettir. Değerli Müminler! Tatil; memleketimizi, köyümüzü, şehit kanlarıyla yoğrulmuş cennet vatanımızın tarihi ve doğal güzelliklerini çocuklarımıza tanıtmak için bulunmaz bir fırsattır. Tatil, anne babamızın hayır duasını almak, akrabalarımızla hasret gidermek için güzel bir imkândır. Evlatlarını ve torunlarını özleyen, onların yolunu bekleyen anne babalar için de bir sevinç kaynağıdır. Bugün, nice anne baba evlatlarının, nice dede ve nine torunlarının yollarını gözlemektedir. Bir çift söze, bir selama, bir muhabbete hasret kalan nice büyüklerimiz var. Müslümanın Allah’a itaatten sonra yapması gereken en önemli görevi; anne babasına hizmet etmek, onların maddi ve manevi her türlü ihtiyaçlarını gidermektir. Onları yalnızlığa ve kimsesizliğe terk etmemek, onların gönüllerini kazanmaktır. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bu husustaki uyarısı gayet açıktır: “Rabbin hoşnutluğu, anne babanın hoşnutluğuna, Rabbin öfkesi de anne babanın öfkesine bağlıdır.”5 Aziz Müslümanlar! Tatiller, çocuklarımızın dinî, sosyal ve kültürel gelişimlerine; sıla-i rahim bağlarının güçlenmesine imkân tanıyan zaman dilimleridir. Allah Resûlü (s.a.s): “Rızkının bol, ömrünün bereketli olmasını arzu eden, akrabalık bağını devam ettirsin.”6 buyurmaktadır. O halde, tatillerde anne babamızı ve akrabalarımızı da ziyaret edelim. Dinî, ahlaki ve sosyal sorumluluklarımızı göz ardı etmeyelim. Tatillerimizi, kulluğumuzu unuttuğumuz, günahlara kapı araladığımız zamanlara dönüştürmeyelim. Sözümüzün sonu hutbemin başında okuduğum şu hadis-i şerif olsun: “İki nimet vardır ki insanların çoğu, onları değerlendirme hususunda aldanmıştır. Bunlar; sağlık ve boş vakittir.”7 1 Hadîd, 57/4. 2 Nebe, 78/10-11. 3 İnşirâh, 94/7-8. 4 Mü’minûn, 23/1-3. 5 Tirmizî, Birr, 3. 6 Buhârî, Edeb, 12. 7 Buhârî, Rikâk, 1. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

1 Ağustos 2025 Cuma

HAYÂ: ALLAH’IN EMRİ, FITRATIN GEREĞİ

Tarih: 01.08.2025 ﷽ ٌٌۙمي۪ل َّ ا ٌبا َّذَّع ْمُهَّ ل اوُنَّمٰ ا َّني ۪ذ َّ لا يِف ُةَّشِحاَّف ْ لا َّعي ۪شَّت ْنَّ ا َّنوُ ب ِحُي َّني ۪ذ َّ لا َّ نِا َّنوُمَّ لْعَّت َّ لْ ْمُتْن َّ اَّو ُمَّ لْعَّي ُ ٰ للّاَّو ِۜ ِةَّرِخٰ ْ لْاَّو اَّيْن ُ دلا يِف . َّو ُلو ُسَّر َّ لا َّ ق ِ ٰ للّا ي َّ ل َّص ُ ٰ للّا َّم َّ ل َّسَّو ِهْيَّ لَّع : ... ِناَّمي ِ ْ لْا َّنِم ٌةَّبْعُش ُءاَّيَّحْ ل َّ ا . HAYÂ: ALLAH’IN EMRİ, FITRATIN GEREĞİ Muhterem Müslümanlar! Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s) ashabına, َّنِم اوُي ْحَّت ْسِا ِ ٰ للّا ِءاَّيَّحْ لا َّ قَّح “Allah’tan gerektiği gibi hayâ ediniz!” buyurdu. Ashâb-ı kirâm, “Ya Resûlallah! Biz Allah’tan hayâ ediyoruz!” dediklerinde, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) onlara şu uyarıda bulundu: “…Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, bütün organları her türlü günah ve haramdan korumaktır. Dünyanın geçici nimetlerine aldanmamaktır. Ölümü ve hesabı asla unutmamaktır.”1 Aziz Müminler! Hayâ, yüce dinimiz İslam’ın kadın erkek her Müslüman’a emrettiği temel bir ahlak ilkesidir. Hayâ, nefsin her türlü aşırılığına karşı gösterilen onurlu bir duruştur. İnsanı bütün kötülüklerden koruyan güçlü bir kalkandır. Hayâ, bir hayat tarzıdır. Fıtratın gereği, bedenin süsü, imanın hayata yansımasıdır. Hutbeme başlarken okuduğum hadis-i şerifte Allah Resûlü (s.a.s), ِناَّمي ِ ْ لْا َّنِم ٌةَّبْعُش ُءاَّيَّحْ ل َّ ا “…Hayâ, imandan bir parçadır.”2 buyurarak, hayânın önemine dikkat çekmektedir. Hayâsızlık ise, ahlaki değerleri yok eden, insanın onur ve saygınlığını ayaklar altına alan bir felakettir. Şeytanın, en sinsi tuzaklarından biridir. Nitekim Yüce Rabbimiz, “Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın...”3 buyurmaktadır. Kıymetli Müslümanlar! Maalesef, mahremiyetin pervasızca ihlal edildiği bir çağda yaşıyoruz. Günümüzde giyim sektörü, modacılar ve bazı medya çevreleri, “özgürlük” ve “çağdaşlık” adı altında çıplaklığı özendirmekte, örtünmeyi değersizleştirmektedir. Bu anlayış, kadını da erkeği de değerli bir varlık olmaktan çıkarıp izlenen ve tüketilen bir nesneye indirgemiştir. Oysaki insanın bedenini, mahremiyetini ve özelini toplum önünde sergilemesi; aklın, vicdanın ve fıtratın bozulmasıdır. Resûl-i Ekrem (s.a.s), “Azîz ve Celîl olan Allah Halîm’dir, hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever.”4 buyurmaktadır. Dolayısıyla kısa giysiler ve şeffaf kıyafetler giyilmesi, nerede ve hangi amaçla olursa olsun Allah’ın örtünme emrini ihlaldir, haramdır. Uzuvları belli edecek şekilde dar elbise giyenler Allah Resûlü (s.a.s)’in ifadesiyle, ٌتاَّي ِ راَّع ٌتاَّي ِسا َّك “Giyinik çıplaklardır.”5 Öyleyse küçük yaştan itibaren çocuklarımıza hayâ ve edebin önemini anlatalım. İnancımıza ve medeniyetimize uygun bir giyim tarzını sevdirerek onları yetiştirmeye çalışalım. Evlatlarımızın fıtratlarını bozacak her türlü yanlıştan onları korumanın gayretinde olalım. Bu hususa dikkat etmemek; ebeveynler için ciddi bir hata, büyük bir sorumsuzluk, ağır bir vebaldir. Değerli Müminler! Tıbbi bir zorunluluk olmadan sadece beğenilmek ve özenti uğruna vücut organlarının yapısını değiştirmek, estetik ameliyatlarla fıtratı bozmak Allah’ın yarattığını beğenmemek ve şeytanın oyununa gelmektir, günahtır. Nitekim şeytan Allah’ın huzurundan kovulduğunda, ِۜ ِ ٰ للّا َّقْ لَّخ َّ نُرِ يَّغُيَّ لَّف ْمُهَّ نَّرُمٰ َّ لَّْو “…Kullarına Allah’ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim…”6 demiştir. Ayrıca hangi amaçla olursa olsun dövme yaptırmak, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in ifadesiyle Allah’ın rahmetinden mahrum kalmaktır, haramdır. Ekranlarda, dijital mecralarda, görsel ve yazılı basında dinimizin tasvip etmediği kıyafetlerle paylaşımlar yapmak her açıdan çirkin bir davranıştır, haramdır. Hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Müminler arasında hayâsızlığın yaygınlaşmasını isteyenlere dünyada ve ahirette can yakıcı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”7 Aziz Müslümanlar! Allah’ın hayâ ve iffet konusunda erkeğe ve kadına yüklediği sorumluluk aynıdır. Nitekim Yüce Rabbimiz Nûr sûresinin otuzuncu ve otuz birinci ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffet ve namuslarını korusunlar…” “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffet ve namuslarını korusunlar. Kendiliğinden görünen yerler dışında ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar...”8 O halde, her işimizde olduğu gibi giyim kuşam ve mahremiyet konusunda da ölçümüz Allah’ın emirleri ve Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in sünneti olmalıdır. Unutmayalım ki bedeni açıkta bırakan elbiseler, vücut hatlarını belli eden kıyafetler tarz ya da imaj değil Allah’ın emirlerini ihlal etmektir. Bazı sinema, dizi film, dijital mecralarda yapılan yayınlar ve reklamlar aracılığıyla normalleştirilmeye çalışılan çıplaklık, cesaret ve özgürlük değil, aile kurumuna yapılan bir saldırıdır. Uygunsuz kıyafetlerle toplumsal alanlarda, hele hele kurumsal özelliği olan mekânlarda bulunmak asgari ahlak kurallarına bile meydan okumaktır. Bu, çağdaşlık değil, ilkelliktir. Ahlak ve edep ölçülerinin çiğnenmesine sessiz kalan herkes büyük bir vebal altındadır. Çünkü neslimizin iffetini, edebini ve ahlakını korumak hepimizin ortak sorumluluğudur. Hutbemi Allah Resûlü (s.a.s)’in şu duasıyla bitiriyorum: سممَّنِغ ْ لاَّو َّىاممَّفَّع ْ لاَّو سمم َُّْ تلاَّو َُّّدمم ُه ْ لا َّهُ ل َّ مم ْس َّ أ سمم ِ ن ِ ن َّ ممم ُه َّ لل َّ ا “Allah’ım! Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği dilerim.”9 1 Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 24. 2 Müslim, Îmân, 57. 3 A’râf, 7/27. 4 Nesâî, Gusül, 7. 5 Müslim, Cennet, 52. 6 Nisâ, 4/119. 7 Nûr, 24/19. 8 Nûr, 24/30, 31.