islami konular, soru cevaplar, güncel hutbeler,almanca hutbe, türkce hutbe, mübarek gün ve geceler hakkinda.
3 Temmuz 2016 Pazar
Hutbe: Ramazan Bayrami (05.07.2016)
05.07.2016 Tarihli Hutbe (R. Bayramı)
İLİ : GENEL
TARİH : 05.07.2016
RAMAZAN BAYRAMI
Kardeşlerim!
Bizleri bir Ramazan bayramına daha ulaştıran Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Bayramımız mübarek olsun.
Rahmet ve mağfiret ayı Ramazanı aziz bir misafir edasıyla uğurluyoruz bugün. Onu uğurlarken hüzünleniyor, ancak bayram ile seviniyoruz bugün.
Ne büyük bahtiyarlıktır ki orucu, kötülüğe karşı kalkan edindik. Gecenin karanlığını sahurlarımızla, namazlarımızla aydınlattık. Tefekkürü, sabrı, şükrü bir kez daha öğrendik. Kardeşimizin derdiyle dertlenmeye adadık kendimizi. Ve bir aydır yaşadığımız iftar sevincimiz, bayram sevinciyle birleşti.
Kıymetli Kardeşlerim!
Bayramlarımız, Allah’ın lütfuyla ihya edilen, neşe ve sevinç günleridir. Bayramlarımız ibadettir, zikirdir, tekbirdir, duadır; sıla-ı rahim, paylaşma, huzur ve umuttur.
Bayramlarımız, aynı mabette, aynı safta, aynı inancın şuurunda yüreklerimizi birleştirdiğimiz günlerdir. Bayramlarımız, kırgınlık ve dargınlıklarımızı bitirdiğimiz günlerdir. Bayramlarımız, birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi güçlendirip haykırdığımız günlerdir.
Aziz Kardeşlerim!
Kimi gönüller mahzundur, kimi yürekler yaralıdır, kimi canlar sıkıntıdadır bu bayram. Coğrafyamızı saran şiddet ve teröre kurban gitmektedir insanlarımız. Anne çocuğundan, kardeş kardeşinden, yüzbinler vatanından, gençler değerlerinden koparılmıştır. Acı, hüzün ve gözyaşı dağlamaktadır yürekleri.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen bugün bize düşen, yangın yerine dönen yüreklerimizi bayram neşesiyle canlandırmaktır. Bugün bize düşen, bayramı göremeyen kardeşlerimiz adına da bayramı eda etmektir. Bugün İslam âlemi olarak bize düşen, yüreklerimiz mahzun olsa da bayramımızın hakkını vermek ve onu mahzun göndermemektir.
Kardeşlerim!
Bugün bize düşen, bayramımızı hepimiz için bir umuda dönüştürmektir. Farklılıklarımızı ayrılık-gayrılık vesilesi değil, Rabbimizin bir âyeti olarak görmek ve birbirimize kenetlenmektir. Yüce Rabbimizin, “Topyekûn Allah’ın kitabına sımsıkı sarılın. Bölünüp parçalanmayın…” çağrısının gereğini yapmaktır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in “Müminler, bir binanın yapı taşları gibidir. Onlar, birbirlerinin hayata tutunmasını temin ederler.” Mesajına uygun bir hayat sürmektir.
Kardeşlerim!
Bizler, insanlığın umuduyuz. Şunu unutmayalım ki; birliğimizi, dirliğimizi korursak mazlumların, mağdurların, yoksulların, kimsesizlerin umudu olmaya devam ederiz. Bunu başaramaz, kısır tartışmalarla, kavgayla, gürültüyle zamanımızı heba edersek işte o zaman insanlık adına umutlar söner…
Gelin umutları söndürmeyelim. Bayram sevincimizi gönüllerden gönüllere, gözlerden gözlere, dillerden dillere, evlerden evlere dalga dalga yayalım. Bayramla sevinmeyen bir gönül, hüznü dinmeyen bir mahzun, başı okşanmamış bir yetim, eli öpülmemiş bir büyük bırakmayalım.
Aziz Müminler!
Gelin, yüreklerimizin ağır yükü olan dargınlıkları, küskünlükleri, kin ve öfkeyi bir tarafa bırakalım. Af ve bağışlama yolunu tercih edelim. Gönlümüzü birbirimize açalım, muhabbetle kucaklaşalım ve bayramlaşalım. Varlık sebebimiz olan anne-babalarımıza, hayatın çilesini birlikte omuzladığımız eşlerimize, evlerimizin canlı bayramları olan çocuklarımıza bayramın coşkusunu tattıralım.
Gelin, bayram yapamayanlara da bayram yaptıralım. Yaralı gönülleri, bitap düşmüş yürekleri onaralım. Evlat sevgisiyle yanıp tutuşan yaşlılarımızı unutmayalım, onları ziyaret edelim. Sevgiye ve merhamete aç yetim ve öksüzlerin başlarını okşayalım. Hastalara, garip ve kimsesizlere, yoksullara, muhtaçlara bayram sevinci taşıyalım.
Gelin, bayramı, insanlık adına yaşayalım. Herkesin kardeşçe yaşadığı muhteşem bir medeniyetin mirasçıları olarak evvela ülkemizi gül gülistan edelim. Aynı sofrada sevindiğimiz, aynı kıblede buluştuğumuz, aynı Peygambere ümmet olduğumuz, aynı Kitab’a inandığımız bilinciyle kardeş olalım. Bizi birbirimize düşürmek isteyenlere fırsat vermeyelim, ayağımıza dolanan bütün tuzakları bozalım. Tüm dünyaya insanların hor görülmediği, kadınların ezilmediği, çocukların üzülmediği bir güzel medeniyet örneği olmaya devam edelim.
Kardeşlerim!
Bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin, gönül coğrafyamızın ve İslâm âleminin mübarek Ramazan bayramını en kalbi duygularımla kutluyorum.
Hutbemi, hakiki bayramları dile getiren şu dizelerle bitirmek istiyorum:
Can bula cananını, bayram o bayram ola,
Kul bula sultanını, bayram o bayram ola,
Hüzn-ü keder def ola, dilde hicap ref ola,
Cümle günah af ola, bayram o bayram ola.
Âl-i İmrân, 3/103.
Buhârî, Salât, 88; Müslim, Birr ve Sıla, 65.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Ramazan Bayramı (05.07.2016)
Ramazan Bayramı
(05.07.2016)
Rabbimizin rızasını umarak O’nun evine koşan, bayramın huzur ve sevincine kavuşan Aziz Kardeşlerim!
Sabahınız hayrolsun. Bayramınız mübarek olsun. Bizleri nimetleri ile mükâfatlandırarak onbir ayın sultanına kavuşturan, bu ayın rahmet ve mağfiret ikliminden istifade ederek bu güzel bayram sabahına eriştiren Yüce Rabbimize sonsuz şükürler olsun.
“Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın…”[1] emrine uyarak bir, beraber ve kardeşçe yaşamın mutluluğunu bahşeden Cenabı Hakk’a sonsuz hamd ü senâlar olsun.
Yardımlaşmayı, dayanışmayı, gönül almayı, muhtacı sevindirmeyi, çocukları neşelendirmeyi, Ramazan bayramı ile bizlere bir kere daha yaşatan Yüce Rabbimize hamd ediyoruz.
Muhterem Kardeşlerim
Bayramlar neşe, sevinç ve huzur günleridir. Toplumların birlik ve beraberlik duygularının zirveye ulaştığı, dayanışma ve kaynaşmanın her zamankinden daha yoğun yaşandığı özel zaman dilimleridir.
Bununla birlikte İslam dünyası, son birkaç yüzyılı, maalesef, hep çile, sıkıntı ve kargaşa içinde geçiriyor. Birçok İslâm ülkesinde şiddet, terör ve iç savaş hala devam ediyor. Bayramın tadını ve heyecanını hissedemeyen nice anneler evlatları için gözyaşı döküyor. Bayramda ailesine kavuşamayan nice babalar, savaşın ortasında bayramın huzurunu özlüyor. Nice masum yavrular, bayrama hüzünlü ve yıkılmış hayalleriyle giriyor.
Bu durum karşısında bizler, dualarımıza kardeşlerimizi de dâhil ederek samimiyetle Rabbimize yalvarıyor ve diyoruz ki;
Ey Rabbimiz! Yürekleri yanmış, huzurları çalınmış, yarınları ellerinden alınmış kardeşlerimize aydınlık günler ve gelecekler nasip eyle! Bizlere güç, kuvvet, feraset, basiret, birlik, dirlik ve esenlik ihsan eyle!
Aziz Kardeşlerim!
Ramazan ayı münasebetiyle kulluk bilincimizi yeniden gözden geçirdik. Almanya’da yaşayan Müslümanlar olarak cami derneklerimizde gerçekleştirilen programlara katıldık, mülteci kardeşlerimizle iftar ve sahur yapmanın bahtiyarlığına eriştik. Ramazan ayından sonra da yükselen dindarlık bilincimizi, ibadet şuurumuzu korumaya gayret gösterelim.
Bu vesile ile mübarek ramazan bayramınızı en kalbi duygularımla tebrik ediyor, bu bayramın aynı sosyal ortamı paylaşarak beraber yaşadığımız tüm insanlık için huzur, güven ve barışa vesile olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.
Mesut Bayar
Worms DİTİB Veysel Karani Camii
[1] Al-i İmran, 3/103
Hutbe: Das Ramadanfest (05.07.2016)
Das Ramadanfest
(05.07.2016)
Meine verehrten Geschwister, die das Wohlwollen Allahs suchend zu seinen Häusern geeilt sind und das Glück sowie die Freude des Festes erreicht haben!
Sei ihr Morgen gesegnet. Sei ihr Fest gesegnet. Unendlicher Dank sei unserem erhabenen Herren Allah, der uns mit seinen Gaben belohnend das Erreichen des Sultans der elf Monate schenkte, von der Atmosphäre der Barmherzigkeit und Vergebung profitieren lassen hat und uns den Genuss dieses schönen Festmorgens erleben lässt.
Dem Gebot “Und haltet allesamt an Allahs Seil fest, und zersplittert euch nicht, und gedenkt der Gnadenerweise Allahs euch gegenüber...”1 folgend bedanken wir uns bei Allah, dem Erhabenen, und preisen ihn unendlich, der uns die Freude eines vereinten, gemeinsamen und geschwisterlichen Lebens schenkte.
Nochmals danken wir unserem erhabenen Herrn Allah, der uns zum Anlass des Ramadanfestes nochmals gegenseitige Hilfe, Solidarität, gegenseitiges Erfreuen, Beschenken der Bedürftigen und Beglücken der Kinder erleben lässt.
Meine geehrten Geschwister
Feste sind Tage der Freude, des Glücks und Wohlergehens. Feste sind besondere Zeitspannen, an denen die Gesellschaften den Gipfel ihrer Empfindungen der Einheit und Eintracht fühlen und die Solidarität und gemeinschaftliche Vereinigung viel intensiver erleben als zu übrigen Zeiten.
Daneben erlebt leider die islamische Welt die letzten Jahrhunderte in ständiger Sorge, Not und Wirre. In sehr vielen islamisch geprägten Ländern dauern die Gewalt, der Terror und der innere Krieg immer noch an. Viele Mütter können die Begeisterung des Festes nicht fühlen und vergießen Tränen für ihre Kinder. Viele Väter gelangen nicht zu ihren Familien und ersehnen das Wohlergehen des Festes inmitten des Krieges. Viele unschuldige Kinder begehen das Fest mit ihren betrübten und niedergerissenen Zukunftsträumen.
Im Gedenken dieser Situation schließen wir unsere Geschwister auch mit in unsere Gebete ein und bitten darum unseren Herren Allah inständig und sagen:
O unser Herr Allah! Gib unseren Geschwistern lichterfüllte Tage und Zukunft, deren Herzen zerrissen, deren Glück geraubt und Zukunft aus ihren Händen genommen wurde! Gib uns Stärke, Lebenskraft, Weitsicht, Scharfsichtigkeit, Einheit, Eintracht und Frieden!
Meine geehrten Geschwister!
Zum Anlass des Monats Ramadan haben wir unser Bewusstsein der Dienerschaft Allahs erneut einer Prüfung unterzogen. Als in Deutschland lebende Muslime haben wir an den Veranstaltungen in den Moscheegemeinden teilgenommen und die Freude erlebt, gemeinsam mit unseren Flüchtlingsgeschwistern unsere Fasten gebrochen (Iftar) und unser Sahur gefrühstückt. Lassen sie uns darauf Acht geben, unsere gestiegene Besinnung zur Religiosität und unser zunehmendes Bewusstsein zum Gottesdienst auch nach dem Monat Ramadan aufrecht zu erhalten.
Aus diesem Anlass gratuliere ich ihnen aus tiefstem Herzen zu ihrem Ramadanfest. Vom erhabenen Allah bitte ich, dass dieses Fest Anlass für das Wohlergehen, Vertrauen und Frieden der ganzen Menschheit sein möge, mit denen wir das gemeinsame soziale Umfeld teilen und mit denen wir zusammen leben.
Mesut Bayar
Worms-Veysel Karani Moschee
1 Koran, Al-i Imran, 3/103
2016-07-05
Alle Rechte vorbehalten. Kein Teil des Werkes darf in irgendeiner Form ohne schriftliche Genehmigung der DITIB reproduziert, vervielfältigt oder verarbeitet werden.
İLİM ÖĞRETMENİN BİR ADABI
İLİM ÖĞRETMENİN BİR ADABI
Hz. Hasan ve Hüseyin (r.anhümâ) bir gün ihtiyar bir zâtın abdest aldığını, fakat abdestini güzel alamadığını gördüler. Kendi kendilerine:
“Ona abdest almayı bilmediğini nasıl söyleriz. Zîrâ o kızabilir.” dediler. Sonra ona abdest almayı öğretmeye karar verip yaklaştılar ve;
“Ey amca! Bize bak, hangimiz daha güzel abdest alıyoruz.” dediler. Ve onun önünde abdest aldılar. O da onlara bakıyordu. Abdestlerini alınca onlara dedi ki;
“Siz benden daha güzel abdest alıyorsunuz. Ben abdestimi güzel alamıyorum. Ama güzel abdest almayı sizden öğrendim.”
Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimiz böylece o zâtı incitmeden abdest almayı öğretmiş oldular. (Berîka)
ŞEVVÂL AYI
Şevvâl ayı, hac aylarının ilkidir. Bayram günlerinde salavât- ı şerîfe okunmalıdır. Bu ay içinde 6 gün nâfile oruç tutulur. Bu oruç, Şevvâl’in 12’sinden itibaren 17. gün (dâhil) tutulduğunda “eyyâm-ı biyz” da (13, 14 ve 15. günler) oruçlu geçirilmiş olacağından çok büyük sevâbı vardır.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Şevval ayından 6 gün oruç tutanların, senenin tamamını oruçlu geçirmiş olacağı müjdesini vermiştir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)
ŞEVVAL AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI
Hicrî Kamerî 1437 yılı Şevval ayı ictima‘ı 04 Temmuz Pazartesi günü Türkiye yaz saati ile 14:01’dir.
Ru’yet, ise 05 Temmuz Salı Türkiye saati ile 02:35’dir.
Hilâl’in görüldüğü yerler; Büyük Okyanus’un orta ve güney kesimleri, Avustralya kıtası, Yeni Zelanda, Papua Yeni Gine, Endonezya, Malezya, Soloman ve Fiji Adaları.
Hilâl; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarım adasından görülemeyecektir. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’den de görülemeyecektir.
Hilâl’in görüldüğü günü takip eden 05 Temmuz Salı günü de Şevval ayının 1. günüdür.
قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا كَانَ ثَلَاثَةٌ فِي سَفَرٍ فَلْيُؤَمِّرُوا أَحَدَهُمْ. (د)
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Üç (veya daha çok) kişi yolculukta iken içlerinden birini reis tayin etsinler.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)
Kıyamet Alametleri
Kıyamet Alametleri
Haddâdî (r.h.) tefsirinde buyurdu:
Efendimiz (s.a.v) hazretleri buyurdular:
Güneş battığı zaman, meleklerin uçma hızlarıyla yedinci kat semâ’ya yükseltilir. Ve Arş’ın altında hapsedilir. Oradan, doğudan mı yoksa batıdan mı doğacağı hakkında hep izin ister. Ay da böyledir… Bu durum, Allâhü Teâlâ hazretlerinin kullarının tevbelerinin (kabulünün ve kabul edilmeyişinin mîkâtine) vakit kıldığı zamana kadar devam eder. (Zaman gelir) yeryüzünde günahlar ve ma’sıyetler çoğalır.
Ma’rûf (şeriat ve akla uygun olan iyilik ve güzellikler) gider. Hiçbir kimse artık iyiliği (marûfü) emretmez. (Emr ma’rûf kalkar…) Münker (şeriata zıt olan şeyler) yayılır. Hiçbir kimse insanları münkerden nehyetmez…
insanlar, bunu yaptıkları zaman, güneş Arşın altında hapsedilir. Bir gece miktarı geçtiğinde, secde eder ve Rabbinden izin ister;
Nereden doğacağını!” sorar.
Kendisine cevap verilmez.
Ta ki ay da kendisi gibi arşın altında hapsedilir. Beraber secde ederler. Ay da Rabbinden izin ister;
Nereden doğacağını?” sorar.
Kendisine cevap verilmez.
İkisi üç gece miktarı hapsedilirler. 0 gecenin uzunluğunun miktarını ancak teheccüd namazını kılanlar bilirler. Onlar o gün yeryüzünde insanlar tarafından küçümsenen çok az bir kalabalıktırlar.
Onlardan biri o gece uyur; daha önceki gecelerde uyuduğu gibi… Sonra geceleyin kalkar, teheccüd namazını kılar, vird, zikrr ve evradını okur. Sabah olmaz… (Bir türlü gece bitmez.)
Bunu kabul etmez. Çıkar ve göğe bakar ki hâlâ gecedir. Gece hâlâ yerindedir. Yıldızlar, deveran etmektedir. Bunu bir türlü tanımaz ve kendisinin zanlar içinde olup zannetmekte olduğunu sanır. Ve kendi kendisine derki:
Acaba okumayı hafif mi yaptım? Namazı mı kısalttım? Yoksa her zaman kalktığım saatten önce mi kalktım?” der. {Bir türlü karar veremez! Şaşkın bir halde) namazgahına geri döner, ikinci gecedeki namazı gibi namaz kılar. Sonra yine dışarıya çıkıp havaya bakar. Bir türlü sabahı görmez. Korkusu şiddetlenir. Korkuya kapılır. 0 gece, teheccüd namazı kılan bütün mü’minler, kendi memleketlerinin mescidlerinde toplanırlar. Ağlama ve tazarru ile Allâhü Teâlâ hazretlerine yalvarırlar.
Allâhü Teâlâ hazretleri, Cebrail Aleyhisselâm’ı güneş ve ay’a gönderir. Onlara der ki:
Allâhü Teâlâ hazretleri size batma yerinize dönmenizi emrediyor! Oradan (batıdan) doğun!” Artık sizin için yanımızda ne ziya ve ne de nur (yani ışık yansıtmak) yoktur.
Ay ve güneş bunun üzerine Allâhü Teâlâ hazretlerinin korkusundan titreyerek ağlarlar. Onların ağlama seslerini yedi kat göğün içinde olanlar ve Arşın ehli olanlar işitirler.
Sonra bütün mahlûkat ölüm ve kıyamet korkusundan ağlamaya başlar.
Bu arada teheccüd ehli olanlar ağlama, sızlama ve yalvarma içindedirler; gaflet ehli ise gafletlerindedirler. Bir de bakarlar ki ay ve güneş simsiyah (kapkaranlık) bir şekilde batıdan doğarlar. Güneşin ziyası yoktur; ayın da ışığı yoktur. Her ikisi küsüf (tutulma) sıfatlarında oldukları halleri üzerinedirler.
Ve Güneş Ve Ay Toplanır.
İkisi yükselirler…. Yük devesi misâli… Onlardan her biri arkadaşıyla münazaa eder; önüne geçme halinde… O zaman dünya ehli bağrışmaya başlar.
Ağlarlar…
Amma sâlih insanlar… Onların ağlamaları kendilerine fayda verir. Onlar için ibâdet olarak yazılır.
Amma fâsık insanlar ise, onların ağlamaları o vakit kendilerine hiçbir fayda vermez. Kendilerinin aleyhine hasret ve nedamet (büyük bir pişmanlık) olarak yazılır.
Güneş ve ay yerin göğün göbeğine yani yansına ulaştıkları zaman, Cebrail Aleyhisselâm gelir. İkisinin boynuzlarından tutar ve onları yine batıya götürür. “Tevbe kapısı’nda batarlar…
Hazret-i Ömer (r.a.) sordular:
Babam ve anam sana feda olsun! Ya resûlallah, tevbe kapısı nedir?”
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdu:
Ey Ömer! Allâhü Teâlâ hazretleri, mağribin arkasında tevbe için bir kapı yarattı. Altından iki kanadı vardır. İki kanadının arası bir binekli kişinin kırk (son hızla) varabileceği kadar uzundur. Bu kapı, Aliâhü Teâlâ hazretleri mahlûkatı yarattığı günden bu yana açıktır. Ta güneşin batıdan doğacağı gecenin sabahına kadar da açık olarak kalacaktır.
Ay ve güneş bu (tevbe kapısında) battıkları zaman, bu iki kapı kanadı üzerlerine kapanırlar. İkisinin arası birleşir. Ve sanki ikisinin arasında hiçbir uzaklık (ve mesafe) yokmuş gibi olurlar.
Tevbe kapısı kapandıktan sonra artık hiçbir kulun tevbesi kabul edilmez. Onun (daha önce tevbe etmeyen kişinin) hiçbir hasenesi (güzel ameli) kendisine menfaat vermez; ancak daha önce muhsin (iman, tevbe ve hasene ehli) ise o hariç… Zira bu kişi bu gün (tevbe kapısı kapanmadan) önceki halleri gibi mükâfatlandırılırlar. Yapmış oldukları iyiliklerden dolayı kendilerine sevap yazılır, işte bu (hadis-i şerifte beyân edilen tevbe kapısı) şu âyet-i kerime(nin manâsıjdır:
Onlar ancak şunu gözetiyorlar: Ki, kendilerine melekler geliversin veya rabbin geliversin veya rabbinin ba’zı alâmetleri geliversin… Rabbinin ba’zı alâmetleri geldiği gün, evvelce îmân etmemiş veya îmânında bir hayır kazanmamış bir nefse, o günkü îmânı hiçbir fayda vermez. De ki: “Gözetin, çünkü biz şüphesiz gözetiyoruz”
İman Özgürlük İster
Allâhü Teâlâ hazretleri, bu vakitte (güneşin batıdan doğması ve tevbe kapısının kapanmasından sonra) imanı kabul etmez. Zira bu iman hakikatte kişinin kendi serbest ihtiyarî (özgür iradesiyle) etmiş olduğu bir iman değildir. Bu ancak helak olmak korkusundan edilmiş olan bir imandır. Zira Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
O vakit hışmımızı gördüklerinde, “Allah’ın birliğine inandık ve O’na şirk koştuğumuz şeylere küfrettik?” dediler. Dediler amma hışmımızı gördükleri vakit ki imanları, kendilerine fayda verecek değildi.
Allah’ın, kullarında geçe-gelen sünneti… Ve işte hüsrana bu noktada düştü kâfirler!
Tevbe Kapısı
İman ve tevbenin kabul olunmaması, sadece güneşin batıdan doğuşunu müşahede edenlere mahsus değildir. Bu doğrudur…
Zahir olan güneşin batıdan doğmasından sonra doğan veya daha önce doğmuş olup; o an henüz mümeyyiz olmayanların imanlarının kabul olunacağıdır. Bunun imanı (ve durumu hakkında geniş malûmat) “Şerh-i Mesâbih”te vardır… Bunların imanını sahih kabul etti.
Cesedler Şahidlik Edecek
Hazret-i Aişe (r.a.) buyurdu: -“Kıyamet ilk alâmetleri çıktığında;
1- Kalem, atılır,
2- Hafaza melekleri habsedilir (kişiden alınır)
3- Cesedİer, ameller üzerine şahidlik ederler.
Deccâl – Mehdî
İmam Süyûtî (r.h.) hazretleri buyurdular:
Mehdî aleyhir-Ridvân, Deccâl’dan yedi sene önce zuhur eder. Deccâl ise güneşin batıdan doğmasından on sene önce huruç eder (çıkar…).
Mehdinin Zuhur Zamanı
Mehdî Aleyhir-Ridvân, bin iki yüz (Hicrî 1200) yılında kıyam eder.
Veya bin iki yüz dört (1204) yılında zuhur eder.
Doğrusunu Allâhü Teâlâ hazretleri bilir.
Mehdi aleyhir-Ridvân`in zuhurundan önce başka şartlar da vardır. Benî Asfer (sarı oğullarının) hurucu ve başka alâmetler gibi.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k.s), Rûhu’l-Beyan Tefsîri;8/271-274
Kuran Ehlinin ölümü Ve Gafilin Ölümü
Kuran Ehlinin ölümü Ve Gafilin Ölümü
Rivayet olundu:
Bazı hayırlı insanlardan rivayet olundu. Kur’ân-ı kerim ehlinden birinin vefatı hazırdı. (Ölüm hastalığındaydi.) Çevresindekiler ona;
La ilahe illallah” söyle dediler. 0 kişi:
Bismillâhİ’r-rahmâni’r-rahıym
Tâ, Hâ
Kur’ân’ı sana bedbaht olasın/meşakkat çekesin diye indirmedik Ancak saygısı olana tezkir/sohbet ve nasihat için, bir tenzîl olarak indirdik o yaradandan ki, hem yeryüzünü yarattı, hem o yüksek yüksek gökleri…
0 Rahman arş üzerine istiva buyurdu. Bütün semavâttakiler ve bütün arzdakiler ve bütün bunların aralarmdakiler ve bütün yerin dibindekiler hep onun…
Sen bu sözü ilan edeceksen de, o hem sırrı bilir, hem daha Allah… başka ilah yok, ancak o… Hep onundur o en güzel isimler/esmâ-i hüsnâ… Okumaya başladı. Bu âyet-i kerimeleri tekrar etti. Tâ ölünceye kadar hep bunları okuyordu. Bundan anlaşıldı ki, ölüm, bir şahsın yaşadığı şey üzerinedir. Yani kişi, yaşadığı şey üzerine vefat eder…
Gafilin Ölümü
Bir adamın mesleği, ot satmak idi. 0 kişi, Allâhü Teâlâ hazretlerinden gafil idi. Vefatı yaklaştığında ona da;
La ilahe illallah” söyle dediler. O kişi: “Bir tutamı bir fulusî” diye bağırmaya başladı.
İslâm üzere ölmek için; Allâhü Teâlâ hazretlerinden tevfîk isteriz.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k.s), Rûhu’l-Beyan Tefsîri:8/262.
İctihad Nedir ?
İctihad Nedir ?
İctihad: İnsan gücünün yettiği kadar zahmet çekerek, çalışma. Kur’ân-i kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş olan işlerin hükümlerini açıkça bildirilenlere benzeterek meydana çıkarmadır. İctİhad’ın dayanağı çok meşhur olan şu hadis-i şeriftir.
Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, hazret-i Muâz bin Cebel’i, Yemen’e hâkim olarak gönderirken;
Orada nasıl hüküm edeceksin?” buyurunca; o da;
Allahü Teâlâ’nın kitabı ile” dedi. ”
Allah’ın kitabında bulamazsan?” buyurdu.
Allah’ın Resulünün sünneti ile” dedi.
Resûlullah’ın sünnetinde de bulamazsan?” buyurunca;
İctihâd ederek, anladığımla” dedi. Resûlullah efendimiz, mübarek elini Muâz’m göğsüne koyup;
Elhamdülillah! Allahü Tcâlâ, Resulünün resulünü, Resûlullah’ın rızâsına uygun eyledi” buyurdu.“
İsabet etmiyen, yâni doğruyu bulamamış olan müctehide (Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şeriflerden hüküm çıkaran kimseye) bir sevâb, doğruyu bulana iki veya on sevâb vardır. İki sevâbdan birincisi, ictihâd etmek sevabıdır. İkincisi, doğruyu bulmak sevabıdır.
Kaynak :Dipnot: İsmail Hakkı Bursevi (k.s), Rûhu’l-Beyan Tefsîri,:8/250-251.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)